Cherreads

Chapter 7 - -7-

Bir önceki resim dersinde hocamız bize malzeme listesi vermişti, ben de tüm malzemelerimi almıştım ve sınıfta dersin başlamasını bekliyordum.

Masamda uslu uslu oturuyordum ancak oldukça garip bir durumdaydım. Karşımda geçen sefer üstüne kahve döktüğüm çocuk varken yanımda benden kaçan o mor saçlı kız oturuyordu.

Geçen ders hoca hepimize isimlerimizi ve bölümlerimizi sormuştu, böylece ikisinin de ismini ve bölümlerini öğrenmiş oldum.

Vurulduğum okun sahibi, mor saçlı ve gergin bir şekilde şu an yanımda iki büklüm oturan kızın adı Dora'ymış ve endüstriyel tasarım okuyormuş.

Üstüne kahve döktüğüm ve krakerimi zorla alan, karşımda yine kraker yiyen beyaz saçlı çocuğun adı da Sarp'mış, o da grafik tasarım okuyormuş.

Acaba otomattaki krakerleri bitiren çocuk bu mu, diye düşündüm.

Sarp'ın neden tam karşıma oturduğunu bilmesem de Dora'yı biliyordum, çünkü geldiğinde başka yer kalmamıştı.

Diğer tarafımda da bir çocuk oturuyordu ama öyle berbat kokuyordu ki günlerdir duş almadığına yemin edebilirdim.

Kirelle, Litarius... Yardım edin, dedim içimden.

Kısa süre sonra da hoca geldi.

"Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız?" dedi eşyalarını masasına bırakırken.

Birkaç öğrenci de ona hal hatır sordu, ben de o sırada yanımda hâlâ gergin bir şekilde oturan Dora'ya döndüm.

"İyi misin?"

Dora irkildi, gözlerime bile bakmadan yanıtladı.

"İyiyim."

"Buradan pek öyle görünmüyorsun."

"Özür dilerim."

Bir an şaşırdım.

"Yok, neden özür diliyorsun ki? Esas ben mi sana istemeden bir şey mi yaptım? Dün benden neden kaçtın?"

Dora bir an durdu, sonra yanıtladı.

"Bana kızgın olduğunu ve kızacağını düşündüm. Öyle değil misin?"

Hâlâ yüzüme bakmıyordu.

Tam o sırada hoca konuştu: "Arkadaşlar bugün tahtada görmüş olduğunuz şekilde noktalarla ve çizgilerle çalışacağız. Aldığınız diğer kalem ve mürekkepleri de kullanmayı unutmayın. Tüm materyalleri tanımanızı ve bunu bundan sonra her resme başlamadan önce küçük bir egzersiz gibi tekrarlamanızı isteyeceğim."

Dora'ya döndüm: "Sana gram kızgın değilim. Ders bittikten sonra konuşalım lütfen."

Dora çekinerek başını onaylarcasına salladı ve ikimiz de resim defterlerimizi çıkarıp çizmeye başladık.

...

Ders bitiminde Dora'yla koridorda, sınıfın çok az uzağında buluştuk.

Ben direkt konuya girdim.

"Bak Dora, geçen ay yaşananlar olağanüstü bir durumdu ama bunların hiçbirinde senin suçun yoktu. Yayın sahibi sen olabilirsin ama beni sen vurmadın. Sırf bu yüzden suçluluk hissetmeni istemiyorum."

"Marin, anlamadığın bir şey var. Benim yüzümden vuruldun. Ben o sırada Mina'ya barış istediğimi söyledim ve senin olayla hiçbir alakan yoktu. O ortamda böyle körükleyici bir şeyi asla söylememeliydim. Sırf benim başlattığım bir şey yüzünden-"

Lafını kestim.

"Dora, bu hâlâ beni ilglendirmiyor. O çatışma olağanüstü bir şeydi. Hem, sen de vuruldun! Buna rağmen o gün seni vuran kişiye hiçbir şey söylemedin. Şikayet de etmemişsin."

Dora sustu ve bir süre düşündükten sonra konuştu.

"Evet, etmedim. Ben de senin gibi tüm bu olayların olağanüstü bir ortamda gelişmesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Üstelik kendi tasarladığım yayın özelliklerini bildiğimden ölmeyeceğimi biliyordum. Ama sen bunların hiçbirini bilmiyordun. Sen sadece kurbansın."

"Ne kurban ama! Yalnızca bir-iki saatliğine bayıldım o kadar. Ha, sayarsan bir de sırtımda birkaç gün ağrı hissettim."

"Kurban olmak için yeterli değil mi? Sana zarar vermişim işte."

"Zarar veren Mina'ydı, sen değil. Eğer birine kızgın olmam gerekiyorsa o Mina'dır."

"...haklısın. Peki ona kızgın mısın?"

"Değilim. Öğlen onunla yemek yedim."

Dora şaşırdı.

"Ne, nasıl?"

"Peki sen kızgın mısın?"

"Hayır, hatta... o kıza acıdım."

"Salak mısın sen?"

"Özür dilerim."

Bu kız gerçekten bir sınavdı. Mina'nın patavatsız konuşmaları bile daha az zahmetliydi.

Karşımda kendine acımak yerine başkalarına acıyan bir kız vardı, buna onu yaralayan kız da dahildi.

Derin bir nefes alıp elimi saçlarımda gezdirdim.

"Öyle demek istemedim, asıl ben özür dilerim. Sadece seni vuran birine nasıl acıyabildin, onu anlamıyorum."

"O gün sen abinle babanın yanına gittikten sonra Mina'yla konuştuk. İsimlerimizi de o sırada öğrendik. Beni yaraladığı için çok pişmandı ve öfkesini kontrol edemediğini çünkü savaşın ondan küçük kardeşini aldığını söyledi. Ona çok bağlıymış. Ailesi de mahvolmuş. Hatta kendisi de Lichteryalı bir asker tarafından rehin alınmış."

Şaşırdım.

"Bana küçük kardeşinden bahsetmişti ama rehin alınmasından bahsetmemişti."

"Bana da çok detayını anlatmadı, ancak o sırada anladım ki savaş hepimizden bir şeyler götürmüş. Hepimizin travmaları var ve sağlıklı düşünemiyoruz. Eminim hepimiz korkunç ve birbirinden farklı görüntülerle karşılaştık."

"Tabii."

İkimiz de sustuk. En son yeniden konuştum.

"Lichteryalılardan nefret ediyorum. Belki o ülke olmasaydı hiçbirini yaşamak zorunda kalmazdık. Belki... annem hayatta olurdu."

Dora irkildi.

"Ben... çok üzgünüm, başın sağ olsun."

"Teşekkür ederim."

"Eğer..."

Dora birden konuştu, bir konuda cesaret toplamış gibiydi.

"Eğer barış olmazsa bunların hepsi devam edecek."

"Ben... haklı olabilirsin ancak barış antlaşması imzalansa bile iki ülkenin birbirine olan öfkesi dinmez. Ben de soğuk savaşı dindirecek bir antlaşma istiyorum ancak hiçbir Lichteryalı benim dostum olamaz. Yaptıklarını unutmayacağım. Okulumuzu işgal eder gibi gelen onca öğrencinin benim dostum olmasının imkanı yok. Ne bulaşırım ne de muhattap olurum."

Son sözleri biraz yüksek sesle ve öfkeyle söylemiş olacaktım ki koridorda sesim yankılandı.

Dora hüzünle başını eğdi.

"Seni anlıyorum, hadi bu konuyu kapatalım. Sonuç olarak aramızdaki sorun çözüldü, değil mi?"

Başımı onaylarcasına salladım.

"Bu olayı açıklığa kavuşturmamız iyi oldu."

Dora utangaç bir şekilde gülümsedi.

"O zaman haftaya görüşürüz!"

"Görüşürüz."

Birbirimize el salladık. O sırada bir erkek sesi duydum:

"Demek Lichterya hakkındaki düşüncelerin bunlar."

Arkamı döndüm, kimse yoktu. Birkaç adım geriye attım, sol tarafımdaki duvarın arkasında duran Sarp'ı gördüm. Duvara yaslanmış, kollarını bağlamış bir şekilde önüne bakıyordu. Benim geldiğimi fark edince yüzüme baktı.

"Sen neden insanları dinliyorsun?" diye kızdım ona.

"Koridorda bağıra bağıra konuşuyordunuz. Özel olduğunu düşünmedim ilk."

"Demek ki sonradan fark ettin özel bir konuşma yaptığımızı. Neden gitmedin?"

Sarp bir şey söylemedi. Sadece derin bir nefes aldı.

"Senin de beynin yıkanmış. Yazık."

Bir an şaşırdım. Niye onu bu kadar ilgilendiriyordu ki?

"Anlamadım?"

Sarp bakışlarını bana dikti.

"Diğer arkadaşın mantıklı konuşuyordu. Barış olmazsa bütün bunlar devam edecek. Bahsettiğim barış, antlaşma değil."

Öfkelendim ve iç çektim.

"Gerçekten de hepsini dinlemişsin."

Yine bir şey söylemedi. En son ben konuştum.

"Sen benimle sohbet etmeye ya da arkadaş olmaya mı çalışıyorsun? Yöntemin biraz tuhaf, o yüzden açık açık söylesen daha iyi."

"İstesem de olamam zaten."

"Niye?"

"Az önce kendin dedin, Lichteryalı biriyle dost olamayacağını."

Bir an duraksadım ve şaşırdım. Karşımdaki kişi, uzun zaman sonra gördüğüm ilk Lichteryalıydı.

Resmen şu an düşmanımla konuşuyordum ve garip bir şekilde gözlerinde hem kızgınlık hem de hüzün vardı.

"Ben... ne diyeceğimi bilmiyorum."

"Tek bir şey soracağım. Savaşta tek taraflı bir mağduriyetinin olduğunu düşünüyor musun?"

Benim ona vereceğim yanıtı merakla beklercesine bana bakıyordu.

"Hiçbir savaşta tek taraflı bir mağduriyet olmaz."

Sarp rahatlamışçasına derin bir nefes aldı. Cevabımdan tatmiş olmuş gibiydi.

"Evet. Bence de öyle."

"Ama..."

Yüzüme baktı.

"Bazen bir taraf daha fazla mağdurdur."

"Hımm..."

Dediğimi düşünür gibi miydi yoksa bu "hımm" kelimesi bir alay mı ifade ediyordu, anlamadım.

"Beni sınava mı çekiyorsun, yoksa cidden bu konudaki düşüncelerimi merak mı ettin?"

"Merak ettim."

Doğruldu ve merdivenlere doğru ilerledi.

"Öyleyse haftaya görüşürüz."

Ne?

Bir anda konuşmanın ortasında gidivermişti. Bir süre merdivenlerde kaybolana kadar arkasından baktım, ardından ben de başka bir yöne doğru gittim.

Dışarı çıktım. Kar yağıyordu. Henüz hızlanmamıştı, her tane yavaşça süzüle süzüle aşağıya iniyordu.

Huhhh... En azından Mina ve Dora ile olan aramızdaki şeyleri açığa kavuşturdum. Ama şimdi... farklı bir mesele ortaya çıktı. Bu Lichteryalı çocuk diğer haftalarda da bana böyle garip sorular soracak mı?

Hafif bir rüzgar saçlarımı okşadı.

More Chapters