Cherreads

Chapter 9 - -9-

Hafta sonum ders çalışmakla ve arada tek başına kafeye gidip kışın ortasında soğuk kahve içerek geçti.

Bugün de günlerden salıydı, geçen hafta yaptığımız projelerin notları açıklanacaktı.

Hoca ders anlatıyordu, benimse aklım başka yerlerdeydi.

Artık abilerimi ve babamı takmama kararı almıştım. Onlar nasıl ben yokmuşum gibi davranıyorsa ben de onları yok sayacaktım. Onları bir araya getirmek ve onlara destek olmak için elimden geleni yapsam da onlardan hiçbir karşılık alamadım.

Enerjimi artık kendimi geliştirmeye harcayacaktım.

Ama esas sinirlerimi başka bir şey bozmuştu. Yine Alis'e mesaj atmıştım, ama yine başka arkadaşlarıyla yemekte olacağını söyledi.

"Arkadaşlığın bu kadar mıydı Alis? Hani benden başka oda arkadaşı istemiyordun? Şu an ben yokmuşum gibi davranıyorsun. Hem sanki beni de çağıramaz mıydın?"

"Notlarınızı panoya asıyorum arkadaşlar, gidip bakabilirsiniz."

Bir anda düşüncelerime ara verip kendime geldim. Herkes notların asıldığı yerde toplanmıştı.

"Arkadaşlar ben notların fotoğrafını çekip gruba atacağım, oradan da bakabilirsiniz." dedi öğrencilerden biri.

Ben de dersten çıkmak üzere eşyalarımı topladım.

Telefondan bakarım notuma, diye düşündüm.

Sınıftan çıktım ve öğle yemeği yemek için yemekhaneye doğru ilerlemeye başladım.

Birden telefona bir bildirim geldi. Notları atmışlardı.

B+ almışım... tüm hafta sonu uğraştığıma değdi, diye düşündüm.

O sırada konuşmalar kısmında alttaki Alis'in gelemiyorum mesajını yeniden gördüm.

Telefonu cebime koyup sinirle söylenmeye devam ettim.

"Sahtesiniz... hepiniz sahte!

Tam o sırada birini gördüm ve durakladım.

Siyah saçlı, siyah trençkotlu ve siyah eldivenli bir adam önümden geçti. Alnına dökülen siyah saçlarından buz mavisi gözleri zar zor gözüküyordu.

Onu hemen tanııdım.

Bu, o gün yurttaki karışıklıkta düştüğümde beni yerden kaldıran adamdı.

Yemekhane ve rektörlük binası yan yanaydı ve belli ki rektörlük binasından çıkmıştı.

Birden yanımdan geçen iki öğrencinin konuşmasına tanık oldum.

"Eski rektörün burada ne işi var?"

"Arada gidip geliyor, bilmiyor musun? Şimdiki rektörle ikisi kardeşler. Hem kızı da burada okuyormuş."

"Kızı burada mı okuyor? Hangi bölüm?"

"Hukukta olduğu söyleniyor ama emin değilim."

Demek bana yardım eden bu gizemli adam eski rektördü.

Bir de kızı varmış, hukukta okuduğu söyleniyor.

O kız kim acaba?

Bütün bunları düşünürken yemekhaneye girdim. Yemeğimi aldıktan sonra oturacak bir yer aradım.

Tam o sırada gözüm masalardan birine ilişti. Alis ve iki arkadaşı daha birlikte yemek yiyorlardı. Sohbet ediyor, gülüyorlardı.

Oldukça halinden memnun gözüküyordu. Ancak benim ellerim titremeye başlamıştı. Ellerimin titremesiyle tepsim de titremeye başladı.

Bir dönemimi birlikte geçirdiğim arkadaşım şu an beni önemsemiyordu bile. Bir hafta içinde bu kadar değişebilir miydi?

Ona çok ihtiyacım vardı, peki neden?..

Birden gözyaşlarım yanağımdan süzülmeye başladı. Ağlamamam gerektiğini biliyordum çünkü hiç sırası değildi.

Tepsimin daha da titrediğini fark edince boş bir masa buldum ve oturdum. Gözyaşlarımı sildim ve çorbamı içmeye başladım.

Gerçekten bu kadar yalnız olmak zorunda mıydım?

Sakin olmaya çalışıyordum, ancak bütün bunları düşündükçe gözyaşlarım kendiliğinden süzülüyordu.

Birden gümbürtülü bir ses geldi ve bu sesle irkiliverdim. Yavaşça başımı kaldırdım, biri önüme tepsisini koymuştu. Biraz daha başımı kaldırdığımda bana bakmakta olan Mina'yı gördüm.

"Katılmamın bir sakıncası var mı?"

Tam o anda diğer yanıma bir başkası geldi ve tepsisini koydu. Bu, Dora'ydı ve gülümsüyordu.

"Ben de gelebilir miyim?"

Birden gülümsedim ve tekrardan gözyaşlarımı sildim.

"Geldiniz zaten."

"Eğer istemiyorsan gidelim." dedi Mina.

"Hayır, öyle demek istemedim."

Dora bana baktı: "Sen iyi misin? Seni biraz kötü gördük de, yanına gelmek istedik."

Mina atıldı: "Yanlış anlama, acımadık."

Gülümsedim: "Acısanız da sorun yok, gurur yapmazdım. Acınacak haldeyim zaten."

Birden tekrar ağlamaya başladım. Ah, bu gözyaşlarım neden durmuyordu!?

Dora üzgün bir şekilde bana baktı, sonra omzuma dokundu: "İstersen bizimle paylaşabilirsin."

"Pek iyi bir geçmişiniz yok benimle gerçi ama ben de elimden geleni yaparım." diye ekledi Mina.

Dora kızdı: "Mina! O konuyu çoktan kapattık. Ben seni affettiğimi söyledim ya!"

"Bir ara okunla beni vursana, böyle içime sinmiyor."

"Sen neyden bahsediyorsun?"

"Gıkım çıkmaz, merak etme."

"Mina!"

"Tamam, sustum."

Dora yeniden bana döndü: "Marin, su ister misin?"

"Gerek yok, yalnızca bir bardak verin."

"Ha, ne?"

Şaşırmış olmalarına rağmen bana bir bardak verdiler. İçine özel gücümle su doldurdum ve onu içtim.

İkisi de şaşırdılar.

"Wooow! Bu senin özel gücün mü?" dedi Dora şaşkınlıkla.

"Sen çölde bile susuz kalmazsın." dedi Mina.

Suyu içtikten sonra yanıtladım: "Bazen bu gücümle gereken yerlere su bağışı yapıyorum. Fırsat buldukça."

Mina yakındı: "Vay be! Ne yararlı bir güç. Benimki çok saçma gelecek, neden bu güçle doğduğumu bile bilmiyorum."

Dora sordu: "Seninki nedir?"

"X."

"Hayır, bence çok güzel!" dedi Dora ve ekledi: "Bu güçle birçok şeyi yapabilirsin."

"Mesleğime katkısı olabilecek herhangi bir güce sahip olmak daha iyi olurdu."

Birden Dora konuyu değiştirdi.

"Ah, kızlar! Böümünüz nedir? Gerçi Marin'inkini biliyorum."

Mina yanıtladı: "Eczacılıktayım. Siz?"

Eczacılığı duyunca şaşırdım.

"Endüstriyel tasarım." dedi Dora.

"Aa, abim de eczacılıktan mezun!" deyiverdim."

"Aa doğru, o gün bize serum hazırlamıştı, değil mi?" diye ekledi Dora.

Mina atıldı.

"Bir saniye! Abim eczacı mı dedin?"

"Evet."

"Beni tanıştırır mısın onunla? Ona sormak istediğim çok şey var."

Ne diyeceğimi bilemedim. Doğru düzgün iletişim kuramadığım abimi onunla nasıl tanıştırabilirdim?

"Eee... aslında-"

Dora birden atıldı: "Mina, farkında mısın, biz konudan çok uzaklaştık. En son Marin'in canını sıkan bir mesele vardı "

"Ayy, doğru. Konu dağıldı."

Gülümsedim.

"Sorun yok, belki de böylesi daha iyidir. Kafamın dağılmasına ihtiyacım vardı. İkinize de teşekkür ederim."

Mina ve Dora birbirlerine bakıp gülümsediler. Ardından Mina bana döndü.

"Ne zaman istersen dağıtırız kafanı."

...

POV: Mina 

Birkaç dakika önce 

Ders bittikten sonra yemekhaneye geldim. Sırada bekliyorken önümde tanıdık birinin olduğunu fark ettim.

Bu, Dora'ydı.

İlk başta selam vermeyecektim çünkü buna yüzüm yoktu ancak çok geçmeden arkasını döndü ve beni fark etti.

Birbirimize birkaç saniye çekinerek baktık, ardından çekinerek selam verdi.

"S-selam. Sen de mi yemek yiyeceksin?"

"Yok, ben aslında buraya yüzmeye geldim."

Yine kendimi tutamadım ya!

Dora utanmış olacak ki, "Ö-özür dilerim, saçma bir soruydu." deyip anında önüne döndü.

Kendimi kötü hissettim.

"Ben özür dilerim, saçma bir yanıttı."

Tekrardan bana döndü: "H-hayır, sorun yok. Şaka yaptığını anlamıştım."

O sırada yemek sırası bize gelmişti. Ben hâlâ onunla nasıl konuşmam gerektiğini bilmiyor, saçmalayıp duruyordum. Çünkü aklımda hala onu ve Marin'i vurduğum zaman vardı.

Onlara zarar vermiştim ve benden şikayetçi bile olmamışlardı.

Geleceğin eczacısı olarak iyileştirmek yerine onları yaralamıştım.

Benim de onların bu iyiliğine karşılık yapabileceğim en iyi şey onlardan uzak durmak olurdu.

Bir yandan da kendimi affettirmek istiyordum, bu hatamı telafi etmek ve pişmanlığımı dile getirmek istiyordum, ama hiçbir zaman doğru kelimeleri bulamadım. Süslü kelimeler kullanmayı beceremezdim, genelde her şeyi aklıma geldiği gibi söylerdim.

Her ne kadar ikisiyle de bu konuyu konuşmuş olsak da, ikisi de beni affetmiş olsalar da benim içime sinmiyordu.

Evet, uzak durmak istiyordum ama ne var ki sürekli karşılaşıyorduk. Yemekhane, okul koridorları ve daha bir sürü alakasız yerde, sanki koskoca okulda başkaları yokmuş gibi, karşılaşıp duruyorduk.

Ne yapmalıydım?

Tüm bunları tekrar düşünürken ikimiz de kasada yemeğimizi ödedik ve tepsilerimizi alıp oturacak masa aradık.

Ben Dora'ya veda edip ayrı bir yere oturacaktım ki Dora beni durdurdu.

"Mina, şuradaki Marin değil mi?"

Dora'nın gösterdiği yere doğru baktım. Gerçekten de Marin'di, tuttuğu tepsi titriyordu ve bir yere sabit bir şekilde bakıyordu.

"Evet o. Nereye bakıyor o?"

Birden ikimiz de birkaç ötedeki masada gülüşüp konuşan kızları gördük.

"Şuradaki kahverengi düz saçlı kızın olduğu masaya mı bakıyor yoksa?" dedi Dora.

"Ne kadar yüksek sesle gülüyorlar." dedim hoşnutsuz bir şekilde. "Tüm yemekhane inledi.

"Sanırım ona bakıyor. Bekle, ağlıyor mu?"

Marin'e tekrar baktım. Masaya çoktan oturmuş, elleriyle gözlerini ovuşturuyordu.

Dora'nın "Yanına gitsek mi?" demesine kalmadan hızla ilerledim.

"Hey, bekle!" diye bağırdı arkamdan.

Tepsimi biraz da sert koymuş olacağım ki tepsinin sesiyle Marin irkildi. Yavaşça bana baktı. Gerçekten de gözlerinden yaşlar akıyor, ağlıyordu.

O sırada kendimi çok kötü hissettim. Ona destek olmak istedim.

En azından yaptıklarımdan sonra, madem sürekli karşıma çıkıyorlar, direnmeyeceğim.

Çok yüzsüzüm ama karşıma çıktıları her anı hatamı telafi etmek için değerlendirmeye hazırım.

...

POV: Marin

Yine okul bitmişti ve akşam olmuştu, ancak okulda daha iyi odaklandığımdan matematik ödevimi kütüphanede tamamladım. Bu yüzden çok geç oldu, saat gece 12'ye geliyordu. Ev de taksiyle en az 1 saat uzaklıktaydı, ama bu saatte tek başıma taksiye binmeye cesaret edemedim.

Başıma her şey gelebilirdi; bir kadın olarak tacize uğrayabilirdim ya da özel güçlerim için kaçırılabilirdim.

Bazı çeteler insanları özel güçleri için kaçırabiliyordu ve bu insanlarla güçlerini kendi amaçları için kullanabiliyorlardı.

Öte yandan, insanların güçleri üzerinde deney yapmak isteyen çeteler de vardı, böylece güçleri geliştirebileceklerine inanıyorlar.

Her ne kadar çok farklı bir gücüm olmasa da Litarius'un bana verdiği kutsal suya sahibim, bir şekilde işlerine yarayabilir.

Off, tüm bu kötü olasılıkları düşünürken zaman da geçiyordu! Ne yapacağımı bilmiyordum, burada kalamazdım da. Gururumu bir kenara bırakıp abilerime telefon etmem en mantıklısıydı, ama bunu hiç istemiyordum.

Tam telefonumu ele almıştım ki bir anda bu fikirden vazgeçtim.

Max'in işim var zırvalıklarını hiç dinleyemem. Martin de sarhoşsa iyice sinirlerim bozulur. Lina'yı arayıp bu saatte rahatsız etmek istiyorum, diye düşündüm kendi kendime.

Telefonu masanın üstüne koydum ve dertli dertli başımı iki elimin arasına aldım.

"Off!"

Etrafıma baktım. Fazla kişi kalmamıştı, ama hâlâ çalışanlar vardı.

Belki de otomattan bir şeyler alıp dinlenmeliyim, dedim içimden ve eşyalarımı toplayıp koridordaki koltuklardan birine oturdum.

Farkında değildim ama çok yorulmuştum. Matematik ödevinin yanı sıra haftaya teslim etmemiz gereken projeyi de tamamlamıştım.

Birkaç dakikalığına gözlerimi kapatsam ne olur; hem sonra nasıl gideceğime çözüm bulurum belki, dedim ve gözlerimi kapattım.

O sırada uyuyakalmışım.

More Chapters