Cherreads

Chapter 13 - -13-

"Abi!"

Merdivenlerden inerken Max'e seslendim.

Max mutfakta pastayla uğraşırken işinin arasında bana baktı.

"Nasıl olmuşum?"

Koyu mavi elbisemle uyumlu olması için akuamarin taşlı bir kolye takmıştım. Zinciriyle uyumlu altın yüzüklerimi ve küpelerimi de takmıştım. Koyu bir göz makyajı yapmıştım ama dudaklarıma yalnızca şeffaf bir parlatıcı sürmüştüm.

Max bir anda elindeki kremalı bıçağı düşürdü.

"Ah... Halı krema oldu."

Bunu deyince bozuldum. Hiç mi iltifat etmezdi insan? 

Ama tepkisine bakacak olursak, bıçağı yere düşürecek kadar güzel olmuştum. Hehe!

"Abi, bir saate çıkmam lazım."

"Ne!?"

Öyle yüksek sesle ve şaşkınlıkla söylemişti ki ne yapacağımı şaşırdım.

"Pasta neredeyse bitmedi mi zaten?"

"Evet ama... benim de hazırlanmam lazım."

Şaşırdım.

"Dışarıda bir işin mi var?"

"Gelmemi istemiyor musun?"

Tam o sırada anladım olayı. O da benim doğum günüme katılmak istiyordu.

Ah, ne kadar aptaldım! Doğum günüme katılmayacağından o kadar emindim ki bir an bu gerçeği idrak edemedim.

"Yani... Doğum günüme sen de mi katılacaksın?"

"Geçen sene yüzünden yine katılmayacağımı düşündün, değil mi?"

Eh, yalnızca geçen seneden değildi de, genel olarak yokmuşum muamelesi gördüğümden...

Max birden işini bırakıp bana sarıldı ve yavaşça söyledi:

"Tekrar özür dilerim. Doğum günün kutlu olsun."

Bir an gözlerim doldu, ama bu sefer kendimi kontrol ettim.

Ben de ona sarıldım: "Teşekkür ederim, abi."

...

Max üst kata hazırlanmaya gitmişti. Martin evde yoktu ben de salonda biraz oturmak istedim. 

Babam bugün de yürüyüşe çıkmıştı, o da saatlerdir yoktu. 

Neyse ki pastayı da alıp dışarıda kutlayacağız, gelse bile arkadaşlarım babamın bu halini görmeyecek, diye düşündüm.

"Marin! Çıkmamız lazım."

Bütün bunları düşünürken Max seslendi. 

"Geliyorum!" diye yanıtladım.

Ayağa kalktım ve koşarak abimin yanına gittim.

...

Doğum günümü kutlayacağımız mekâna gelmiştik. Normalde beni Lina getirecekti ama abimle gelince program değişti, ona bu yüzden mesaj atmıştım. Bu mekanı da Lina seçmişti, güzel müzik yapıyorlarmış.

Biz tam mekâna girecekken Lina da geldi. Bana doğru koştu:

"Mariiiin, doğum günün kutlu olsun!"

Birbirimize sıkı sıkı sarıldık. Geri çekildikten sonra Lina bana ve elbiseme şöyle bir baktı.

"Ayy! Çok güzel olmuşsun."

İltifatından dolayı mahcup oldum:

"Teşekkür ederim, sen de."

Lina siyah boğazlı kazak ve dizin biraz üstünde etek giymişti. Üstüne de deri bir ceket almış ve yine deri, uzun çizmeler giymişti.

"Ama kot pantolonla daha rahat olduğunu sanıyordum."

Lina gülümseyerek yanıtladı:

"Hâlâ öyle ama rahat olduğu sürece kısa etek ve şortlarla da sorunum yok."

Ardından Lina, Max'i selamladı:

"Merhaba, Max."

"Merhaba."

İkisi de sustular. Gerçekten bu ikisi yan yana gelince doğru düzgün konuşmuyorlardı. Yalnızca birbirlerine tuhaf tuhaf bakıyorlardı ya da hiç bakmıyorlardı.

Yine bu yüzden ortam garipleşince havayı dağıtmaya çalıştım:

"Ee, hadi içeri girelim!"

Ben önden gittim, onlar da arkamdan geldiler.

İçeri girdiğimizde ise hiç beklemediğimiz bir manzarayla karşılaştık. İnsanlar deli gibi içiyor, birbiriyle yiyişiyordu.

Lina gürültülü müziğin arasında avazı çıktığı kadar bağırdı:

"Burayı ne yapmışlar lan!? Burası böyle değildi!"

Lina hemen barmenlerden birinin yakasına yapıştı:

"Lan Carlo, ne yaptınız mekana!?"

Zavallı barmen neye uğradığını şaşırdı:

"B-ben vallahi-"

Lina derin bir iç çekti ve barmenin yakasını bıraktı:

"Neyse, müşteri profilinin böyle olması sizin suçunuz değil."

Lina'yı sakinleştirmek istedim: "Lina, insanları boş ver. Mekânın dekorasyonu çok güzel. Biz keyfimize bakalım."

"Özür dilerim Marin, istersen başka yere gidelim."

"Hayır, hayır, gerek yok! Hadi bir yere oturalım."

Gerçekten de mekanı ve dekorasyonu sevmiştim, her ne kadar insanların kendinden geçmiş görüntüsünü rahatsız edici bulsam da.

...

POV: Tanrısal

Dora ve Mina mekânın önüne geldiler.

Dora endişeli bir sesle konuştu:

"Mina, burası... ne tür bir yer?"

"Neyden bahsediyorsun? Club tarzı bir yere benziyor işte."

Dora yumruğunu sıktı ve başını öne eğdi. Mina durumu anladı:

"Böyle mekânlar seni rahatsız mı ediyor?"

"A-aslında değil, yalnızca kalabalık ortamlar beni korkutuyor, bir de alkol-"

"Aman, ne olacak? Soda ya da alkolsüz bir kokteyl söyleriz. Kalabalıktan da korurum ben seni ayrıca."

Dora kıkırdadı: "Peki."

İki kız da içeri girdiler ve gördükleri manzara karşısında Marinlerin yaşadığı şokun aynısını yaşadılar.

Mina: "Lan, kerhaneye mi geldik yanlışlıkla?"

Mina, Dora'nın rahatsız olmuş olabileceğini düşünerek onu teselli etmek üzere ona doğru döndü:

"Dora, şey-"

Ama Dora donmuş kalmıştı. 

Mina, Dora'nın kötü hissettiğinin ve bu ortama alışmakta zorluk çekeceğini anlamıştı, ancak buraya Marin'in doğum günü için geldiğinden o da ne yapacağını bilemedi.

Mina, ona destek olmak için Dora'nın omzuna dokundu ama anında geri çekti, çünkü onu küçük çapta bir elektrik çarpmıştı.

"Ay! Bu elektrik nereden geliyor?"

Dora da Mina'nın ani sıçramasıyla geri çekildi:

"Ş-şey..."

"Dur bir dakika... Marin'i gördüm."

Ardından Mina, Marin'e seslendi:

"Mariiiin! Biz geldik."

Marin de onları gördü ve el salladı, hemen yerinden kalktı. Mina, Dora'nın elinden tutup onu masaya doğru sürükledi.

...

POV: Marin

Mina'yı görünce hemen ona sarıldım.

"Mariin, doğum günün kutlu olsun!"

"Teşekkür ederim!"

Ardından gergin bir şekilde duran Dora'ya döndüm, onunla da sarıldık.

"İyi ki doğdun, Marin!"

"Teşekkür ederim Dora!"

Acaba o da mı rahatsız olmuştu yoksa her zamanki gerginliği miydi, emin olamadım.

Dora ve Mina da masaya oturdu. Ardından yemek söyledik ve beklemeye başladık.

Dora sakinleşmiş duruyordu, sanırım yanımızda güvende hissetmişti. 

Herkese teşekkür ettim: "Doğum günüme geldiğiniz için teşekkür ederim. Bunun için çok mutluyum!"

Dora sırtımı okşadı: "Ne demek!"

Masadaki diğer herkes de gülümsedi ve bunun önemli olmadığını söyleyip tekrar doğum günümü kutladı.

"Ayy çok açım!" dedi birden Mina.

"Ben de. Umarım yemekleri güzeldir." diye yanıtladım.

"Ah... Eskiden burası böyle değildi. Müşteri profili iyice düşmüş." diye yakındı Lina.

Dora yanıtladı: "Olsun, oturduğumuz yer o kargaşadan nispeten uzak."

Birden Mina, Max'e döndü:

"Siz... Marin'in abisi misiniz? Eczacı olan mı?"

Max mütevazı bir şekilde gülümsedi: "Evet."

"Ben de eczacılık fakültesinde birinci sınıfım da... sizden öğrenecek çok şeyim var. Birkaç soru sorsam yanıtlar mısınız?"

"Tabii ki."

Mina ve Max bir süre eczacılık hakkında konuştular; iş imkanları, staj, dersler gibi birçok konu geçti. 

Max'i ilk defa bu kadar çok konuşurken görmüştüm. 

Birden masanın başına gelen birinin sesi duyuldu:

"Çok kırıldım... Bensiz parti mi yapıyorsunuz?"

Sese doğru döndüğümde bir baktım ki Martin gelmişti.

O kadar şaşırmıştım ki, ne diyeceğimi bilemeden öylece kaldım.

Lina homurdandı: "Hayır, sen geç kaldın."

"Geç olsun, güç olmasın."

"Bırak gevezeliği ya!"

Martin, Lina'yı umursamadan bana baktı:

"Naber?"

"A-abi!?"

Martin şaşırdığımı anlamıştı, sırıttı:

"Sürpriz yapayım dedim."

Ardından kollarını sarılmak istercesine açtı.

İlk başta ne yapacağımı bilemedim, geldiği için hem mutluydum hem de ona geçmiş meselelerden dolayı kırgındım.

Ama o sırada arkadaşlarımın yanında yapabileceğim bir şey yoktu. Yerimden kalkıp ona sarıldım.

Sarıldığımda onu ne kadar çok özlediğimi fark ettim, hafifçe gülümsedim.

Bir süre sonra yemekler ve içecekler geldi.

Martin yemek söylememişti ve Max'in yanına oturmuş, onun yemeğinden otlanıyordu.

"Hey, git kendine yemek söyle!"

"Aç değilim, birkaç patates yesem yeterli."

"Birkaç tane mi? Hepsini yedin zaten!"

Martin ve Max'in atışmalarını izlerken aklıma eski zamanları geldi.

"Çiğ sebzeleri soya sosuyla karıştırdılar, bir de birkaç parça tavuk vardı galiba, yediğim en kötü yemekti."

"O yüzden mi benim tabağımdan da çaldın, salak?"

Eskisi gibi atışıyorlardı. Onları bu şekilde görmeyeli uzun zaman olmuştu. Aslında birbirlerini seviyorlardı ama aynı zamanla anlayamadığım bir uzaklıkları vardı. 

Martin'in Max'e olan kızgınlığı bir yana, kişilikleri birbirinin zıttıydı. Martin daha sosyal ve eğlence düşkünüyken Max tamamen kariyer odaklı ve ciddi bir tavır takınırdı. Bu yüzden ortak nokta bulamıyor gibiydiler, ancak ben her zaman birbirlerini tamamladıklarını düşündüm. Hatta farklıydılar ama bir noktada aynıydılar.

Birden Mina ve Dora'nın konuşmasına şahit oldum:

"Yemekler güzelmiş. Sen alkolsüz kokteyl mi söyledin?"

"Evet."

"Tadı nasıl?"

"Henüz denemedim."

"Denesene, merak ettim."

Dora kokteylinden bir yudum aldı. Almasıyla da püskürtmesi bir oldu.

"Öhö öhö..."

Lina endişelendi: "Dora, iyi misin? Ne oldu?"

"Ben... ben..."

"Alkollü müydü yoksa?" diye atıldı Martin.

Tam o sırada bizi kör edecek kadar güçlü bir ışık gözümüzün önünden geçti. Dora, çığlık atıyordu ve vücudunun her yerinde yıldırımlar çakıyordu. Bu yıldırımların bir kısmı disko toplarına isabet ederken bir kısmı da mekandaki başka yerlere denk gelmişti.

Martin de ışığın etkisiyle anlık kör olmuş olacak ki ani bir hareket yapıp Max'e çarptı ve Max yanlışlıkla kenarda oturan Lina'nın üstüne düştü. Bir an birbirlerine baktılar, ardından Max hemen geri çekildi.

Herkes çığlık atmaya başlamıştı, insanların bir kısmı güçlerini kullanarak elektriği engellemişti, bir kısmı ise kaçmayı başarmıştı. Fakat disko toplarından biri elektriğin etkisiyle iki yanında kadınlarla eğlenmekte olan kel bir kafalı adamın kafasına düşmüştü.

Herkes şok içindeyken Martin de kafasına disko topu düşen adamı görmüş olacak ki kahkahalara boğulup parmağıyla onu gösterdi:

"Hahahahaha! Hahahahahaha! Adamın kafasına disko topu düştü."

Ben gülsem mi yoksa Dora için endişelensem mi bilememiştim. Dora oldukça korkmuş görünüyordu. 

Hemen Mina'yla Dora'yı sakinleştirmeye çalıştık. Bir yandan da Dora'nın kokteylinden içtim.

"Bu alkollü! Dora bundan etkilenmiş olmalı."

O sırada iki güvenlik görevlisi geldi: "Efendim, üzgünüz, karışıklıktan dolayı sizlere dışarı kadar eşlik etmek zorundayız.

Lina öfkeyle yerinden kalktı ve güvenliğin karşısına dikilip bağırdı:

"Ne diyorsunuz ya siz?"

Max müdahale etti:

"Lina, dur!"

"Burada özel güçleri kullanmak yasak, ancak bu kuralı çiğnemekle kalmayıp etrafa zarar verdiniz."

Bu sefer Max sinirlendi:

"Alkolsüz kokteyl diye alkollü kokteyl göndermişsiniz. Bu tarz konularda ekstra dikkat etmeniz gerekmez mi?"

Ben de araya girdim:

"Bu karışıklık sizin hatanızdan kaynaklanıyor. Arkadaşımızın alkole hassasiyeti var."

Güvenliklerden biri bir şey daha söyleyecek oldu, o sırada mavi gömlekli bir adam geldi. Muhtemelen buranın sahibiydi. Adam, güvenliklere kaş göz hareketi yaptı ve güvenlik uzaklaştı.

Ardından bize döndü:

"Efendim, iyi akşamlar. Sanırım bir problem yaşanmış. Neler oluyor, açıklayabilir misiniz?"

More Chapters