Üniversitede bahar şenlikleri başlamıştı. Bu şenliklerin kutlanış sebebi aslında dini bir nedene bağlıydı.
Nisanın son haftasında Litharius'un martta başlayan, bahar mevsimi için doğadaki hazırlıklarının bittiğine inanılırdı. Doğa, Litharius'un kendisine bahar mevsimi için verdiği sıcak havayı eylül ayının son haftasına kadar kontrol altında tutacaktı.
Doğa, Terrani mezhebi için kutsal sayılırdı. Belmare'ın Batı kısmı daha çok bu mezhebe inanırdı. Bu yüzden bahar bayramı bizim halkımız için oldukça önemliydi.
Baharın gelişini her mezhep farklı yorumlardı, hatta kutup ve çöl gibi iklimlerde baharın gelişi kutlanmazdı ve doğaya herhangi bir güç verdiğine inanılmazdı. Ancak kum ve kar fırtınaların şiddetli olduğu zamanlarda Litharius'un öfkeli ya da çok mutlu olduğuna dair bazı inançlar vardı.
Ben bütün bunlara pek inanmazdım; hatta çoğu insan bunların, benim gibi, yalnızca mitlerden ibaret olduğunu savunurdu.
Ama bahar bayramı eğlenceliydi. Birçok yiyecek hazırlanırdı ve çarşılara standlar kurulurdu.
Geçen sene uzun zamandan sonra ilk defa bu bayramı kutlayabilmiştik. O zamanlar imkânlar daha kıttı ama şu an daha iyi imkanlarla daha coşkulu bir bahar bayramı söz konusuydu.
Ben, Mina ve Dora standları geziyorduk. Her yer pembe, yeşil ve beyaz renkli süslerle süslenmişti. Bazı yerlerde halka geçirmece gibi oyunlar vardı. Takılar, tılsımlar ve Litharius'un figürleri satılıyordu. Lezzetli yiyecekler de vardı; hatta bazı standlarda kiraz çiçeği temalı cupcake, milkshake ve kurabiyeler de yapılmıştı.
Mina kendini kaybetmişti: "Çevreyi en sevdiğim renklerle süslemişler! Aşırı güzel değiller mi?"
O standtan bu standa koşuyordu. Ona yetişmekte zorlanıyorduk.
"Marin! Çilekli milkshake ister misin? Ben ısmarlıyorum. Peki ya sen Dora?"
Dora ve ikimiz onu ilk defa bu kadar coşkulu görüyorduk. Belli ki bahar festivalini çok seviyordu.
O sırada gözüm kurabiye standına takıldı.
Mina'ya döndüm: "Tamam o zaman şöyle yapalım, sen milkshakeleri alırken ben de size kurabiye alayım. Anlaştık mı?"
"Anlaştık."
Dora utandı: "İyi ama, benim de size bir şey almam lazım."
"Ya hadi saçmalama, bugün içimden geldi." diyerek Dora'yı milkshake standına sürükledi Mina. Ben de kurabiye standına gittim.
Gerçekten de pembeli yeşilli, çok güzel kurabiyeler vardı ama gözüm kiraz çiçeği şeklinde olanlardaydı.
Standa benden önce bir adam geldi. Onu tanıyordum, bu eski rektör ve bana daha önce yardım eden adamdı. Her zamanki gibi siyah giyinmişti, ancak bu sefer üstünde ince siyah bir gömlek vardı. Trençkot için fazla sıcak bir havaydı.
Koluna taktığı manuel saatle de karanlık fantastik romandan fırlamış gibi bir havası vardı.
"Ben de üç tane çiçekli kurabiyeden alabilir miyim?"
Hemen yanında duruyor, onu inceliyordum. İlk defa gülümsüyordu. Kibar bir yanı vardı demek ki.
"Ah, hocam, geçen sene de böyle gelmiştiniz. Sizi görmek çok güzel!"
"Eh, kızım burada okuyor, bir de yeni rektör kardeşim olunca okulla bağlantım sürüyor."
Kadın kurabiyeleri poşete koyarken eski rektör beni fark etti.
"Ah, sen. Elin iyileşti mi?"
"Ah, evet, teşekkürler sorduğunuz için."
"Sevindim." dedi gülümseyerek.
O sırada standtaki kadın gülümseyerek kurabiye poşetini uzattı.
"Buyurun hocam, afiyet olsun."
"Teşekkürler."
Ayrılmadan önce bana döndü: "Dikkat et kendine."
Ben yanıt veremeden arkasını dönüp gitti.
Birden "Baba!" diye seslenen bir kız gördüm. Ona doğru koşuyordu.
Bu, kızı olmalıydı.
Mor-lacivert rengi uzun saçları ve bal rengi gözleriyle çok çekici görünüyordu. İçine dantelli bir blüzün üstüne örme kumaştan başka bir blüz daha giymişti. Boynunda incili bir choker vardı ve İspanyol paça kot pantolon giymişti. Eski rektör, kızın başını okşadı ve kız utanarak hafifçe gülümsedi. Ardından elini tutarak onu sürükledi. Sanki üniversiteye giden bir genç değil de çocuk ruhlu bir kız vardı karşımda. Babası da hiç itiraz etmiyor, kızının peşinden memnuniyetle gidiyordu.
Kendi kendime gülümsedim. Ne tatlı gözüküyorlardı. İçimde hafif bir buruklukla hayran hayran onları izledim.
"Marin! Nereye daldın?"
Dora'nın sesiyle birden irkildim. Dora ve Mina gelmişti.
"Ah... Geldiniz mi?"
"Yok, gelmedik. Hayaletimizi görüyorsun şu an. Tut şunu."
Mina bana milkshake uzattı. Ben de onlara kurabiyeden ikram ettim.
Üçümüz birlikte dolaşmaya başladık.
"Ayy, Marin! Halka atmaca oynayalım mı?" dedi birden Dora.
"Ayy, evet!" dedi Mina da.
İkisi de çok hevesli görünüyorlardı, kıramadım.
"Yeeey! Biletlerinizi ben alacağım, siz yiyecek aldınız çünkü." dedi Dora ve heyecanla standa doğru koştu.
Biz de arkasından gittik. Oradaki görevli kız bize kuralları anlattı:
"Her 10 Belmar* başına 3 halka düşüyor. Çubuklar halkanın içine girerse giren halka başına hediyemiz olacak. Hediye köşemizden alabilirsiniz. Özel güçleri kullanmak yasak, herkes eşit şartlarda yarışmalı." (Belmar: Belmare para birimi, 1 Belmar yaklaşık 5 TL)
Hepimiz üçer tane halka satın aldık ve oynamaya başladık. İlk ben oynadım ama hiçbirini geçiremedim. Ardından Mina denedi ve o da yapamadı. En son Dora deneyecekti, ilkinde tutturamadı ama ikincisinde tutturdu.
"Helal!"
"Başardın kız!"
Dora şaşkınlıkla utandı: "Gerçekten de yaptım."
Mina atıldı: "Diyoruz sana kendine güven diye."
Görevli kız bize hediyeleri gösterdi. Pembe gözlü beyaz tüylü tilki oyuncaklar, çiçek şeklinde yastıklar, pembeli yeşilli far setleri ve köşesinde çiçekli anahtarlık olan yine pembe ile yeşil renkte termoslar vardı.
Ben oldukça kararsız kalmıştım ama Dora kararını vermişti: tilki oyuncak alacaktı.
"Çok tatlılar! Kesinlikle bundan istiyorum."
"Ahh, çok kıskandım. Keşke ben de alabilseydim." dedi Mina.
Dora hediyesini aldı ve tam diğer standlara doğru yürüyecekken başka bir görevli kızın sesini duydum: "Özel güç kullanamazsınız hanımefendi, daha önce de söylemiştik."
"Size ne? Sonuçta halka oraya girdi, ben hediyemi istiyorum."
Sesi tanıdık geliyordu ama ilk başta anlayamadım. O gıcık ses, sinir bozucu tavırlar...
Arkamı döndüğümde bir baktım ki Leni karşımda. Abimin eski sevgilisi...
Beni fark etmemiş görünüyordu, yalnızca oradaki görevli kızla tartışmaya odaklanmıştı.
"Maalesef veremeyiz, bu diğer kişilere haksızlık olur."
"Ne demek veremeyiz? Sizi şikayet edeceğim!"
Dora ve Mina da onlara bakıyorlardı.
"Bu ne yüzsüzlük!" dedi Dora.
"Değil mi?" dedi Mina.
Ben ise o beni görmeden oradan ayrılmak, hiç karışmamak istedim.
"Boş verin, hiç bulaşmayalım." dedim ve hep birlikte arkamızı dönüp gittik.
Bugün hep tanıdığım insanlara denk geliyorum, çok ilginç, diye düşündüm.
Daha kiminle karşılaşabilirdim ki?
Birden yüksek sesle mikrofona konuşan birinin sesi duyuldu.
"Sevgili Elysium Üniversitesi akademisyenleri, öğrencileri ve personelleri... Hepiniz bahar şenliği programımıza hoş geldiniz."
Herkes alkışlamaya başladı. Yan tarafıma döndüğümde sahneye çıkan bir adamı gördüm.
"Ayy, müzik çalacaklar, konser var!" dedi Dora.
"Yarın Meiying geliyormuş diye duydum. Ay, biliyor musunuz? Bir öğrencinin onun torunu olduğuna dair dedikodular var." dedi Mina da.
Meiying, Belmare'da ünlü Çin asıllı bir şarkıcıydı. Şarkıları genelde toplumsal meseleleri ele alırdı ancak aşk şarkıları da olurdu. Şarkıların söz ve müziği kendisine aitmiş.
Torununun burada okuduğu dedikodusunu ben de duymuştum ve aklıma ilk Lina gelmişti. O da müzikle ilgileniyordu ve Çinliydi. Her ne kadar okulda birçok Çinli ve müzikle ilgilenen öğrenci olsa da düşünmeden edememiştim. Yine de hiçbir zaman sorma fırsatı yakalayamadım.
Bu düşünceler içindeyken Mina'nın sesini duydum:
"Marin, sen Meiying'i hiç dinler misin?"
"Ah... Evet. Severim şarkılarını. Özellikle I belong to you şarkısının melodisi ve sözleri çok hoşuma gidiyor."
"Ben de onu çok seviyorum!" dedi Dora.
"Ayrıca bad personality şarkısını da çok seviyorum."
"Evet, o da güzel." dedi Mina.
Tam o sırada sunucu adamın sesi yeniden duyuldu: "...ve karşınızda müzik kulübü üyelerinden war and peace parçasını dinleyeceksiniz!"
Müzik kulübü olduğunu duyar duymaz tekrardan sahneye baktım. Pembe saçları, siyah giysisi ve elektro gitarıyla Lina sahneye çıktı. Kendinden emin ve askeri eğitimden gelen disiplinli bir yürüyüşü vardı.
Gerçekten çok havalıydı.
Mikrofonu ayarladı ve gitarı çalmaya başladı, gerçekten bu konuda çok becerikliydi.
Diğer grup üyeleri de şarkıya giriş yaptılar, oldukça başarılılardı.
Şarkı savaşı anlatıyordu ve barışın nasıl huzur getirdiğini anlatıyordu. Lina'nın sesi ve söyleyişi de çok güzeldi, yumuşak ve pürüzsüzdü.
Hepimiz tüylerimiz ürpermiş bir şekilde şarkıyı dinledik, Lina hepimizde birtakım duygular uyandırmayı başarmıştı.
Müzik için doğmuş olan bu kızın bazen yanlış mesleği seçtiğini düşünüyordum. Ama onun çok iyi bir dövüşçü ve askeri öğrenci olduğunu hatırlayınca fikrim değişiyordu.
Şarkı bittiğinde alkışlar koptu. Bazı insanların ağladığını görebilirdim. Bense gurur duymuş bir şekilde Lina'ya bakıyordum ve onu alkışlıyordum.
"Bugün nedense hep tanıdığım kişileri görüyorum." deyiverdim birden.
Mina atıldı: "Yoksa bu gruptan birini tanıyor musun?"
"Evet, şarkıcı kız arkadaşım. Adı Lina, askeri bilimlerde okuyor."
Dora şaşırmıştı: "Çok yetenekli, müzik bölümünde olmasını beklerdim."
"Bazen insan yeteneğini iş olarak değil de yalnızca hobi olarak yapmak isteyebilir. Ben saygı duyuyorum." dedi Mina.
"Haklısın." diye yanıtladı Dora.
...
Bahar şenliğinin ilk günü sona ermişti. Hepimiz evlerimize ve yurtlarımıza geri dönmüştük. Ben de evin kapısının önüne yorgun argın bir halde gelmiştim.
Çantamdan anahtarı aldım ve kapıyı açtım. Bir yandan kendi kendime konuşuyordum:
"Off, bacaklarım çok ağrıyor!"
Önüme baktım, ışıklar açıktı. İki abim de salonda oturuyorlardı.
Martin bana doğru döndü: "Hoş geldin Marin. Biraz konuşabilir miyiz?"