Cherreads

Chapter 1 - 1

Bilinç, karanlığın derinliklerinden sıyrılıp yüzeye çıkarken, Kaelen'in bedenini bir buz kütlesi sardı.

Soğuk, yalnızca tenine değil, ruhunun kıyılarına kadar işliyordu. Zihni, parçalanmış bir pusun içinde yüzüyor gibiydi. Düşünceler, paramparça anıların arasından sızan ışık huzmeleri gibi gelip gidiyor; ne tutunacak bir gerçeklik ne de sarılacak bir kesinlik bırakıyordu.

Sanki bir rüyadan uyanmak üzereyken, o rüyanın ipleri elinden kayıyordu.

İlk fark ettiği şey, nefesinin titremesi oldu. Ciğerleri daralıyor, her soluk alışında göğsünde bir bıçak saplanıyordu. Eski bedeninde nefes almak, bir fırtınayı göğüslemek gibiydi: Güçlü, derin, kudretli. Şimdiyse ciğerleri sıkışmış, nefes boruları daralmıştı. Sanki bir çocuğun bedenine hapsolmuştu.

Gözlerini açtı.

Önce, hiçbir şey. Sadece bulanık bir gri. Sonra, göz kapaklarını zorlayarak birkaç kez kırpıştırdı. Loş bir ışık, çatlaklarla dolu ahşap bir tavanı aydınlatıyordu. Tahtaların arasından sızan rutubet, odanın ağır havasını daha da boğucu kılıyordu.

Kaelen, başını yana çevirdiğinde, duvarda asılı duran paslı bir çivi gördü.

Üzerinde, solmuş kumaş parçaları sarkıyordu.

"Bir hücre mi burası?"

diye geçirdi içinden. Ama yatağın yanındaki küçük masada duran kırık bir bardak ve kitaplar, buranın bir eve ait olduğunu fısıldıyordu. Dolap kapağı sökülmüş dışarıya doğru çıkmış kitaplar ona bakıyordu.

Ellerini yavaşça kaldırdı. İnce, narin parmaklar. Avuçlarındaki nasırlar, kılıç tutmaktan sertleşmiş deri… Hepsi yok olmuştu.

Bu eller, toprakla değil mürekkeple temas etmiş gibiydi. Parmak uçlarını yüzüne götürdü. Alnına dokundu. Cildi pürüzsüzdü. Eski yaraların izleri, o çatık kaşlı ifadenin kırışıklıkları… Hepsi silinmişti.

"Hayır.*"

Panik, göğsüne bir yumruk gibi indi. Kalbi, sanki göğüs kafesini parçalayacakmış gibi çarpmaya başladı. Yataktan fırlamaya çalıştı, ancak bacakları iplik gibi titredi.

Dizlerinin üzerine çöktü, nefes nefese kaldı. Zemindeki toz, dilinin ucuna kadar yapıştı. Öksürdü. Tükürüğünde kan kokusu vardı.

Kan mı ?

Elini ağzına götürdü. Parmakları temizdi. Herhangi bir kırmızılık yoktu Ama o keskin metalik tat… Hafızasında bir şeyler kıpırdandı.

Savaştaydım.

Alevlerimi kullanıyordum.

Gökleri yırtan çığlıklar. İblisin o karanlık gülümsemesi.

"Bu kadar mı, insan? Beklentilerimin altında kaldın."

İblis ona bu şekilde söylemişti.

Kaelen son hamlesini hatırladı. Tüm manasını, tüm varlığını o alev topunun içine atmıştı. Bedeni parçalanırken hissettiği o son rahatlama… Ölümün soğuk kollarına bırakmıştı kendini.

Ama şimdi…

Nefes alıyordu.

Bu nasıl bir saçmalıktı.

Ellerini yüzüne kapattı. Saçlarını çekmek istedi, ama saçları kısaydı. Siyah, ipeksi, genç bir çocuğa ait.

Bu beden kimin?

İçinde bir şeyler kıpraştı.

Sanki bir başkasının derisine zorla sokulmuştu.

Aynaya.

Bir ayna olmalı.

Duvara tutunarak ayağa kalktı. Her adımı, bir devin ayak sesleri gibi ağır gelmeliydi, ama şimdi sendeleyen bir çocuğunki gibiydi. Odanın köşesinde, çerçevesi kurtlanmış bir ayna duruyordu. Camı çatlak, yansıması bulanıktı. Kaelen, aynanın önünde durdu.

Ve gördü.

Kendisinin 15 sene önceki hali tam olarak karşısındaydı .

Simsiyah saçlar, alnına düşen perçemler. Solgun, neredeyse şeffaf bir ten. Çenesindeki keskin hatlar yerine, yuvarlak bir çocuksuluk. Cildinde o eski yaralar yoktu. Dahası ince ve çelimsizdi yetersiz beslenmeden dolayı kemikleri sayılıyordu.

gözler…

kırmızı... Kıpkırmızı iki parlak göz. Kanla çizilmiş gibiydi. İçlerinde, sönmek üzere olan bir korun izleri.

"Siktir! Bu… benim gençliğim."

Sesini duyduğunda irkildi.

Tiz, kırılgan. Bir çocuk sesi. Yumruğunu aynaya savurdu, ancak son anda durdu. Cam paramparça olabilirdi, ama bu bedenin eli de kırılabilirdi. Çaresizlik, boğazını sıktı.

"Ben ne tür bir büyünün etkisindeyim?"

Kaelen kendisini sorguladı.

Hayır hu imkansız dedi kendi kendine hiçbir büyü ona son anlarında tesir edemezdi.

"Mana çekirdeğim. Nerede?"

Gözlerini kapattı. Eskiden, içinde bir volkanın kaynadığını hissederdi. Şimdiyse… Boşluk. Sadece dipsiz, buz gibi bir boşluk. İçini yokladı.

Bir şeyler vardı, ama güçlü değildi. Hafif, bir kömürün ilk defa alev almasına benzer bir hissiyat Kaelen'in içini kapladı.

Hayır. Bu...

Kaelen mana çekirdeğinin seviyesi karşısında afalladı. En baştaydı. 1. Seviye bir büyücü dahi değildi.

Dişlerini sıktı. Parmaklarını avuçlarında delmek istercesine sıktı.

"Tekrar başa mı döndüm. Eski güçsüz halimde miyim yoksa?"

Kaelen herhangi bir şey aradı.

Şuan bulunduğu durum hakkında.

bulunduğu yer hakkında bir ipucu.

Sadece....

O sadece, emin olmak istiyordu.

Eli masadaki kitaplara oradan da kıyafetlerinin ceplerine gitti.

Bir şey bulmalıydı.

Tutunacak bir umut. Bu rüyanın gerçek olmasına ihtiyacı vardı. Hem de çok.

Mana eğitimi kitapları, birinci sınıf mana manipülasyonu, mana canavarları, eksik kahramanlar,

*Dinnn *dinnn

İnce bir ses odada yankılandı. Ardından bir başkası daha.

Sabah yayılan bu tiz yankı, Kaelen'in zihnine keskin bir bıçak gibi saplandı.

Beyninde dolaşan düşünceler, karanlık bir girdap gibi onu içine çekmeye başlamıştı. Zaman ve mekân bulanıklaşırken, geçmişin gölgeleri üstüne çöküyordu.

Ama o ses…

İşte tam da bu sesler, o boğucu derinlikten yüzeye çıkmasına yardımcı olmuştu.

Nefesi düzensizdi. Göğsü inip kalkarken, ter içinde kalan elini yavaşça yastığının altına götürdü. Soğuk metalin pürüzlü yüzeyini hissetti. Eski model telefonuna sıkıca sarıldı.

Bu telefon, zamanın tozlu raflarında kalmış bir hatıraydı. Kaelen için antika sayılabilirdi. 15 yıl… Tam 15 yıl geçmişti. Dünya, onun bıraktığı gibi değildi. Teknoloji ilerlemiş, binalar yükselmiş, savaşlar yaşanmış ve sona ermişti. Mana canavarları insanların yoluna taş koymaya devam etse de, insanlık daima evrimleşmeyi başarırdı.

Ekranı aydınlatan loş ışık, Kaelen'in solgun yüzünü aydınlattı.

Bilinçsizce mesaj bildirimine baktı, gözleri isme odaklanmaya çalıştı.

"Prof. Alfia Hall"

Gözleri, bu ismi görünce hafifçe kısıldı. Bir anlığına beyninde bir film şeridi döndü. Eskiden tanıdığı insanlar, eski anılar, kaybettikleri...

Kaşlarını çattı. Hızlıca mesajı okudu.

"Bugün giriş sınavı var, unutma! Geç kalırsan ölümlerden ölüm beğen."

Kaelen, telefonu sımsıkı kavradı. Tırnakları avuçlarına battı.

Sonra…

Küçük bir titreme, parmak uçlarından başlayarak tüm koluna yayıldı.

"Pffft, hâlâ eskisi gibi."

Bu, Bayan Alfia'nın ağzından çıkabilecek türden bir şeydi. Sert, tehditkâr ama içten içe tanıdık ve sıcak bir ifade...

Yüzüne ufak bir gülümseme yerleşti. Ama bu gülümsemenin altında yılların getirdiği yorgunluk, pişmanlık ve kırık hayaller saklıydı.

"Her şeyi düzeltebilir miyim?"

Bu basit ama yakıcı soru zihninde yankılandı.

Göğsüne keskin bir sancı oturdu. Ciğerlerine dolan hava yetmiyormuş gibi hissetti. Sıkışıyordu.

Çığlık atmak istedi.

Bağırmak. Yumruklarını sıkarak duvarlara vurmak. Parçalanana kadar...

Ama...

Bu beden...

Zayıf, güçsüz, kırılgan bir kabuktu.

Eskiden sahip olduğu kudretin kırıntısı bile içinde kalmamıştı. O alevlerin sönmüş külleri gibi bir şeydi artık.

Ses tellerinden dökülmesi gereken o vahşi çığlık, sadece boğuk bir inilti olarak çıktı.

Göğsü hızla inip kalkarken, sırtını duvara yasladı ve yavaşça yere kaydı.

Dizlerini göğsüne çekti. Parmaklarını saçlarının arasına geçirip başını dizlerinin üzerine yasladı. Sessiz bir savaştı bu.

Sakinleşmesi birkaç dakika sürdü.

Derin bir nefes aldı.

Sonra bir karar verdi. Yüzüne sertçe iki tokat attı.

Avuçlarının sert darbesiyle yüzü yandı. Ama bu acı, zihnindeki kasvetli boşluktan çok daha gerçekti.

Başını kaldırıp aynaya baktı.

Ona bakan yansıma, tanımakta zorlandığı biriydi.

Gencecik, sıska, güçsüz bir beden… Ama gözleri— o kızıl gözler— eskisi gibi ışıldıyordu.

O derinlerde, küçük bir kıvılcım hâlâ yanıyordu.

Bu onun umuduydu.

Kaelen, ayna karşısında fısıldadı.

"Ben... geri döndüm."

Sesi zayıftı, neredeyse duyulmazdı.

Ama…

Gerçekti.

Ve bu gerçek, bir kez daha yüreğinde bir ateş yaktı.

"Ben... geri döndüm."

Bu kez sesi daha sağlam çıktı. Ve o an, içindeki alev yeniden yanmaya başladı.

More Chapters