[uygulamalı sınav başlamak üzere bütün öğrenciler hazır olsunlar.]
Testin başlama anonsu her yerde yankılandı. Anons, akademinin taş duvarlarında çınlayarak her köşeye ulaştı. Sesi, soğuk mermer koridorlarda yankılandı, tavanlara çarpıp geri döndü, adeta her öğrencinin kulaklarının dibinde fısıldayan bir rüzgâra dönüştü. Kalabalık birden hareketlendi; üniformaların hışırtısı, ayakların yerleri süpürüşü ve son hazırlık mırıltılarıyla amfi canlandı.
Kaelen etrafındaki öğrenci kalabalığına baktı. Bir sürü ünlü aileden gelen varisler vardı. Kendilerine olan güvenleri bütün alandan fark ediliyordu.
Kaelen, bu kaosun ortasında dimdik duruyordu. Gözlerini yavaşça kapattı,
avuçlarındaki teri fark etti. "Aynı eskisi gibi," diye iç geçirdi. .
buraya ilk geldiği anı hatırladı. Yetimhaneden gelen bir çocuk olarak zar zor geçebilmiş en alt sınıfa atanmıştı. Sınavdan şansa geçtiğini varsaymaz isek kaelen için oldukça zordu.
"Dayanmalıyım..."
Kelime zihninde yankılandı.
Kaelen'in çok yetenekliydi ancak bu yeteneği alt kademelerden geldiği için hor görüldü. Kaelen dişlerini sıktı. İster istemez yaşanan olaylar ona fazla geliyordu.
Başkalarının ne düşündüğünü umursamıyordu ama yine de sinir bozucuydu. Ne acınası bir hayat.
Kısa düşüncelerini bitirdi ve etrafınü incelemeye döndü.
Büyük klanların varisleri öğrencileri bir araya topluyor ve kendi aralarında gülüyorlardı. Üniformaları tertemizdi ve yüzleri özgüvenle parlıyordu. Bazılarının sarı saçları, bazılarının ateş kırmızısı saçları ve hatta birkaçının da mavi saçları vardı. Akademide öne çıkanlar bunlardı mana tarafından yüksek derecede affiniteye sahip olma durumunda vücudunuzda belli yerler buna tepki gösterirdi. Bu göz renginizin olağandışı olmasına yada saç renginizin değişmesine sebep olabilirdi.
Gözlerim ister istemez belli kişileri aradı. Öğrenci topluluğu arasında bile belirgin olan ikili tam karşıdaydı.
Sofia ve Arnold kendi aralarında muhabbet ediyorlardı. İkiside çocukluktan beri arkadaşlardı.
İkiside seçkin ailelerden geliyordu. Birkaç öğrenci onlarla konuşmak için yanaştı ancak bunun boşa olduğunu düşünüp pes ettiler.
Kaelen ikisini aynı birer film yıldızına benzetiyordu. Birisinin akıl almaz derecedeki dayanıklılığı diğerinin ise aynı derecede saldırı gücü.
Onları tekrardan görmek Kaelen'i mutlu etmişti. Başka kişiler de vardı. Seth, Amanda, Rey, ve Elene Escard.
Kaelen amfinin bir ucunda tek başına duran ince yapılı kıza baktı. Sıska görünüşünün altında güçlü birirsiydi.
Üzerinde yeni bir üniforma vardı yeşil rengi gözleri sadece önüne bakıyordu. Kırmızı renkteki saçları bazen önüne düşüyor görüşünü kapatıyordu.
"Sıkılmış."
Kaelen uzun zamandır Eleine'i tanıyordu. Bu zaman içinde onun akademide oldukça sıkıldığını söylediği de aklındaydı.
Akademide ter dökmeden mezun olabilen tek kişi Eleine Escard idi.
Sadece onun rakibi yoktu.
Kaelen'in suratında bir gülümseme belirdi.
Şimdilik.
Kendimi sakinleştirmek için derin bir nefes aldım. Bu eskisi gibi olucaksa büyük bir ölüm kalım arenasında olucaktı.
Gözlerim profesörlerin oturduğu yüreklere baskı yapan o heybetli yere kaydı. Orada, bana en tanıdık gelen iki yüz hemen dikkatimi çekti: Alfia ve Müdür Herald. Onların yanında oturan, üzerinde kraliyet mavisi cübbesiyle vakur bir duruş sergileyen Pheniyet le Neur ise sanki mekanın hakimiymis gibi bir auraya sahipti.
Pheniyet, usta bir büyücü olarak bu sınav için özellikle görevlendirilmişti. Kaelen, onun büyüsüne ilk kez maruz kaldığı anı hatırladı. Hâlâ derisinin altından bir titreme yayılıyor gibiydi. Pheniyet'in gücü tarif edilemez bir seviyedeydi.
"Ne canavar ama," diye içinden geçirdi Kaelen, hafif bir ürpertiyle.
Az sonra 500 kişinin birbirini alt etmeye çalıştığı bir battle royale deneyimi yaşayacaktı. Hayatında ikinci kez.
Pheniyet, onlar için yapay bir alan yaratacaktı. Bu sınavda, her bir öğrenci 500 kişi arasında birinci olabilmek için savaşacaktı. Neyse ki bu alan tamamen yapay olarak yaratıldığı için, birisi burada "ölse" bile gerçek hayatta fiziksel olarak ölmeyecekti. Ancak hisler gerçek olacaktı. Acı, yorgunluk, korku—hepsi tam anlamıyla yaşanacak ve büyünün bir sonucu olarak bilince kazınacaktı.
Kaelen için bu bir sorun değildi. O, ölümün soğuk nefesini daha önce hissetmişti.
Ve evet, Pheniyet le Neur, bu hissiyatı bile yapay olarak yaratabilecek kadar dehşet verici bir büyücüydü.
Kaelen eski hayatında bile onun yeteneklerine her zaman hayranlıkla ve şaşkınlıkla bakmıştı. Bir büyücünün sınırlarını aşabilmesi için nelere sahip olması gerektiğini Pheniyet kanıtlar gibiydi.
Tam o sırada hâlâ yankılanan tiz bir anons duyuldu:
"[Şimdi Eldorian Akademisi'ndeki 50. Sınıf Savaş Testi kurallarını açıklıyorum.]"
Geniş amfideki herkes derin bir sessizliğe gömüldü. Kaelen, ağzından çıkacak tek bir nefesin bile bu atmosferi bozacağı hissine kapıldı.
Kurallar bir bir sıralanmaya başladı. Kaelen, anlatılanları dikkatlice dinledi.
"İçerik o kadar da karmaşık değil," diye düşünmeden edemedi. Ancak basitliği, işin kolay olacağı anlamına gelmiyordu.
Test, bireysel performansın takip edildiği puan tabanlı bir sistemle işleyebilecekti. Arenada yaşanan her şey, verilen kararlar, alınan hasarlar ve yapılan hamleler, sınav boyunca puan vererek veya puan düşürerek değerlendirilecekti.
Görünüşte basit olsa da, havadaki gerginlik bu işin kolay olmadığını açıkça belli ediyordu.
O esnada bir öğrenci, sesini yükseltip sordu:
"Silahlarımız? Onları getirmemiz istenmemişti. Peki silahsız mı savaşacayız?"
Anonsu yapan kişi, sıcak bir gülümsemeyle yanıtladı:
"O konuya gelirsek... Bulunduğunuz yerde çeşitli mana canavarları olacak. Onları avlayarak silah ve ekipman edinebileceksiniz. Ayrıca kazandığınız ödüller size kalacak. Bunu, Konsey'in size sunduğu bir iyilik olarak düşünün. Unutmayın, mana tohumuna girmeden kaliteli silahlar elde etmek oldukça zor bir iştir."
Bu açıklama sınavın ciddiyetini bir kez daha hatırlattı. Öğrenciler kısık sesle birbiriyle fısıldaşmaya başladı.
İlk 100'e giremeden elenmek, akademiye kabul edilmemek anlamına geliyordu. Girseler bile, performanslarına göre atandıkları sınıflar belirlenirdi. Büyük bir fırsat ama aynı zamanda büyük bir riskti.
"Bu nasıl olacak? Birisini öldürürsek hiç ceza almıyor muyuz?" diye sordu öğrencilerden biri, sesi titreyerek.
Başka biri alaycı bir şekilde cevap verdi:
"Önce kendini korumaya bak. Alanda her yerden sürpriz saldırılar alabilirsin."
"Bu tam bir kabus olacak," diye yakındı başka biri.
Gürültü yavaş yavaş artarken, beklenmedik bir hareketlenme oldu. Pheniyet le Neur, onur konuğu olarak oturduğu yerden kalktı. Hareketiyle birlikte bütün gözler ona çevrildi.
Moda anlayışına tamamen ters düşen kalın bir kürk giymişti. Ama bunu taşıma şekli, ona büyük bir ihtişam katıyordu. Güzelliği ve gücünün verdiği doğal asaletle sanki bir efsane gibiydi.
Sesi net ve soğuktu:
"Evet, herkes hazırsa ve kurallar da anlatıldığına göre... Şans sizinle olsun."
Ve tam o anda, sınavın başlangıcını belirten gür bir zil sesi yankılandı.