Cherreads

Chapter 11 - -11-

POV: Max

Sabahın erken saatlerinde Alark ile konuşmaya gittim. Konu kristaldi.

"Geçen sefer kristalin kasada olmadığını söyledikten sonra kristalin babanın vücudunda olabileceğini ama ona nasıl ulaşacağını bilmediğini belirtmiştin."

"Evet, bir çözüm düşünebildiniz mi? Benim aklıma hâlâ hiçbir şey gelmiyor."

Alark derin bir iç çekti. Elindeki kalemi döndürerek konuştu:

"Maxim, babanı öldürmek istemiyorum ama hiçbir çözüm bulamazsak mecburen bu yola başvuracağız."

Duraksadım. Karşı gelmek istedim ama sadece şu cümleler ağzımdan döküldü:

"Anlıyorum."

"Ama bazı riskler de var. Öldürürsek o kristali hiç alamayabiliriz. Gerçi, amacımıza ulaşmış oluruz."

"Bu yolu düşünmesek?" dedim bir anda. "Başka yollara odaklanalım. Mesela kendisini kristali çıkarması için ikna edebilir miyiz? Hipnozla ya da bir şeyle-"

Alark düşündü. Aklında bir şey var gibiydi.

"Hipnoz... olabilir..."

Arkada duran biri söze karıştı: "Efendim, kızınızın gücü işe yaramaz mı?"

Alark derin bir nefes alıp verdi. Öfkelenmişti: "Onu bu işe bulaştırma. Tamamen dışında kalacak."

"Bir dakika... Kızınızın gücü işimize yarayabilir mi?" dedim şok içinde.

"Evet ama o bu işe karışmayacak-"

"Neden? Bir çözüm varken neden yanaşmıyorsunuz? Babamı öldürmek daha mı kolay geliyor?"

"Maxim, sus!" diye bağırdı Alark. 

Bense ayağa kalktım.

"Neden? Bu ana kadar sustum da ne oldu? Bizi zorla alıkoydunuz, kendi amaçlarınız uğruna çalıştırıyorsunuz ama kendi kızınızı neden bundan uzak tutuyorsunuz?"

"Maxim, eğer susmazsan-"

"Başkalarının evladını kullanmak daha kolay geldiği için mi? Biz insan değil miyiz?"

"Sana SUS DEDİM!" dedi Alark birden ve eliyle boynumda bulunan, beni kendisine bağladığı dövmeyi aktif etti ve canım anında yanmaya başladı.

Ortamdaki herkes şoka girmişti ve korkmuştu, ne yapacaklarını bilmiyorlardı.

Ben ise bağırmamak için çırpınıyordum, arada canım acıdığına dair sesler çıkarıyordum.

Alark bana işkence ederken bağırdı: "Saçma sapan konuşmak isteyen başka kişi var mı?"

Herkes korkuyla başını sallarken Alark beni en sonunda serbest bıraktı. Ben de yere düştüm ve boynumu tuttum.

Sinirle güldüm: "Kızınız çok değerli demek. Anlıyorum." 

"Bir daha onun hakkında bir şey dersen-"

"Demiyorum. Ne dedim ki?" dedim öfkeyle ona bakıp sırıtırken.

Alark bana uzun uzun baktı ve en son "İyi." dedi. "Gözüm görmesin seni bir süre, çık git."

Yavaşça ayağa kalktım: "Korkarım bu imkansız. Akşamki partiye siz de geliyorsunuz, değil mi?"

"Sen... nereden biliyorsun?"

"Davet edildim."

"Gitmeyeceksin."

"Orada görüşürüz, patron." dedim sırıtarak ve kapıdan çıktım. Arkamdan bağırdığını duydum: "Gitmeyeceksin! Duydun mu?"

Artık öfkemi kontrol edemez hale gelmiştim. Esir olmaktan bıkmıştım. Yine de bana işkence etmesine rağmen içimdekileri söylemek beni rahatlamıştı. Her şekilde bana bağlıydı. Çünkü istediği kristal benim babamdaydı.

POV: Marin

Parti akşamı gelmişti. Son dakika sadece öğrencilerin değil, öğretmenlerin de davet edildiği bir okul partisi haline dönüştüğünü öğrendik.

Abilerim ve ben giyindikten sonra partiye doğru yola çıktık. Max biraz gergin gibiydi ama ne olduğunu soramadım.

Martin her zamanki gibiydi, partileri severdi, bu yüzden keyifliydi.

Partinin yapılacağı otele geldiğimizde bize ayrılan masaya oturduk ve beklemeye başladık. Bizim masaya tanıdık kimse oturmayınca şaşırmıştık.

"Bizi aile olduğumuz için aynı masaya koymuşlar ama arkadaşlarımız farklı masalarda sanırım." dedim.

"Olabilir." dedi Martin ve "Ben şöyle bir dolaşıp geliyorum. Lina ve Leon gelmiştir belki." deyip yerinden kalktı.

O sırada yanımıza iki kişi geldi: Neil ve Sarah.

"Seni burada görmeyi beklemiyordum. Ne zamandan beri parti insanısın?" dedi Sarah.

"Aa, merhaba Sarah." dedi Max, şaşkın bir şekilde.

Neil bana seslendi: "Ee, kaotik arkadaş grubumuz nerede? Henüz gelmediler mi?"

"Gruptan yazarlar gelince." dedim.

"O zamana kadar bir şeyler yapmak ister misin?"

"Ne gibi?"

Neil ellerini "bilmiyorum" anlamında kaldırdı: "Kokteyl alabiliriz. Ya da dedikodu yapabiliriz."

Güldüm: "Dedikodu mu?"

"Evet, mesela Mina'nın dedikodusunu. Sence hayatında kaç kez bir insanı zorbalamadan konuşmuş olabilir?"

Kıkırdadım: "Neredeyse hiç."

Dikkatim Max ve Sarah'a kaydı. İş hakkında konuşuyorlardı, o kadar sıkıcıydı ki bayılabilirdim.

Birden başımı yan tarafıma çevirdim ve Lina'nın kıskanç bakışlarını yakaladım: Martin ve Leon konuşurken o, dümdüz Max ve Sarah'a bakıyordu.

Kıkırdadım.

"Ne oldu?" diye sordu Neil.

"Hiç, sadece çok komik bir şey gördüm."

"Ne gördün?"

"Anlatması çok uzun sürer, en iyisi boş ver."

"Peki."

"Heyy, kimleri görüyorum?" dedi karşıdan gelen Mina, yanında Dora ile birlikte.

"Maskeleriniz güzelmiş." dedi Dora ikimize de.

"Sizinkiler de çok havalı." dedi Neil.

"Sarp ve Can henüz gelmediler mi?" diye sordum.

"Birazdan geliyoruz diye yazmışlar az önce gruba." dedi Mina, telefonunu kontrol ederek.

Sarah, Neil'ın omzuna dokundu: "Ablacığım, ben diğer arkadaşlarımın yanına gidiyorum."

"Tamam abla."

Max de yerinden kalktı: "Ben de Martin'in yanına gidip geliyorum." dedi.

Dördümüz kaldık. Sohbet etmeye devam ettik ama aklım Sarp'taydı. Nasıl giyinmişti acaba? Beni görünce ne tepki verecekti?

"Marin, sen bir dalgınsın sanki." dedi Dora.

"Ha?"

"Diyoruz ki elbisen çok güzelmiş."

"Aa, teşekkür ederim."

Mina güldü: "Aklı Sarp'ta onun."

Sesimi çıkarmadan girişe baktım ama kulağım onlardaydı:

"Neil, başka maçın varsa haber ver, tezahürat için gelelim." dedi Mina.

"Yakında okul dışında olacak."

"Tamam, hep birlikte geliriz."

Tam o sırada gözüm birine takıldı: Siyah gömlek, kolyeler ve siyah bir maske... bu Sarp'tı.

Gözümü ondan alamadım. Maskeyle bile çok yakışıklı gözüküyordu.

"Heh, geldiler. Sarp, Can!" diye bağırdı Mina el sallayarak."

Sarp bizim olduğumuz yere doğru baktı, daha doğrusu bana. Gülümseyerek yaklaştı ve hafifçe elimin üstünü öptü: "Bu güzelliği hak etmek için ne yaptım ben?"

"Ay sakın başlama Sarp! Mıç mıç sevgililer gibi..." dedi Mina.

"Senin yok diye kıskanma." dedi Sarp elimi bırakıp.

"Kıskanmak mı? İstesem kaç tane erkeğe önümde diz çöktürürdüm, sen biliyor musun?"

Can kıkırdadı: "Buna şüphem yok."

"Bana inanmıyor musun?" dedi Mina.

Can boş bulundu: "Neden inanmayayım, çok güzel bir kızsın-" 

O sırada dediğinin farkına vardı ama Mina çoktan kızarmıştı.

"Ahem... Sağ ol, sen de fena değilsin." dedi ona bakmadan.

"Yanlış anlama, o anlamda demedim-"

"Yok, biliyorum, rahat ol." 

Sarp bana döndü: "Görüşmeyeli nasılsın?"

"İyiyim ama biraz yorgunum. Yaz okulu beni çok yoruyor, ama az kaldı."

"Sen halledersin." dedi kolumu okşayarak. Gözüm o anda yan tarafa kaydı ve abilerimin kasvetli bakışlarıyla buluştu. Beni öldürecekmiş gibi bakıyorlardı, ya da Sarp'ı...

Yutkundum.

Tanrılar, bana yardım edin, bana merhamet edin, dedim içimden.

Birden bir mikrofon sesi duyuldu. Rektör, yanında yeğeniyle birlikte sahnede duruyordu.

"Öncelikle herkese iyi akşamlar. Çoğunuzun da bildiği gibi çok sevgili yeğenim Violet sık sık öğrencilerin deşarj olması için belirli temalarda partiler düzenlemektedir, biz de oturup düşündük ki değerli öğretim üyelerimiz, bölüm başkanlarımız, dekanlarımız da deşarj olmaya ihtiyaç duyuyorlar. Dolayısıyla bugünkü partiyi herkese açık yapmaya karar verdik."

Rektör, yeğeni Violet'ı daha çok kendisine çekip bastırdı. Violet açıkça bundan rahatsız görünüyordu, ama sadece gülümsemekle yetindi.

"Yeğenim Violet'a bu organizasyon için özel olarak teşekkür ediyor, hepinize iyi eğlenceler diliyorum." dedi ve Violet'ı serbest bıraktıktan sonra ikisi de alkışlar eşliğinde sahneden indiler. Sahneden iner inmez romantik bir dans müziği çalmaya başladı.

POV: Tanrısal

Çiftler birer ikişer sahneye çıkmaya başladılar.

Can, Mina'yı dansa kaldırırken Neil da Dora'yı dansa kaldırdı.

O sırada Sarp, Marin'in önünde hafifçe eğilip ona elini uzattı. Marin gülümseyerek kabul etti. Onları izlemekte olan Martin ve Maxim ise kıskançlıktan ötürü sinirliydiler. Martin öne çıkıp müdahale etmek istedi, ama Maxim onu durdurdu: "Buna hakkımız yok, Martin."

Lina dalga geçti: "Ne oldu Martin? Bugün dans edecek kız bulamadın mı? Biraz yalvarırsan seninle dans ederim."

"Erkeklerle dans etmiyorum ben."

Lina kahkahayı bastı: "Bunu diyeceğini biliyordum."

Martin'in gözü yalnız başına oturup dans eden çiftleri izlemekte olan Violet'a takıldı. 

"Ben kiminle dans edeceğimi buldum bile." dedi ve oradan ayrılmadan önce sırıtarak Maxim ve Lina'ya döndü.

"Ayrıca, sen neden abimle dans etmiyorsun? O erkeklerle dans edermiş."

Maxim bağırdı: "Ne diyorsun ya!?"

Lina da bağırdı: "Ne alakası var? Neden dans edeyim!?"

Martin çoktan Violet'ı dansa kaldırmaya gitmişti. Lina utanarak yan yan Max'e baktı. 

Max sinirlenmişti: "Böyle saçma şakalar yapmaya bayılır. Bakma sen ona."

"Max, acaba bir ihtimal erkeklerden hoşlanıyor olabilir misin?" dedi Lina merakla. 

Maxim şaşırdı: "Hayır, Martin onu kastetmiyordu."

"Aseksüel misin yani?" diye sordu Leon.

"Hayır. Neden?" 

"Bu ana kadar hiç sevgilin olmamış. Martin öyle diyor." dedi Lina.

"Doğru kişiyi bekliyorum sadece."

"Denemeden doğru kişiyi bulamazsın." dedi Lina.

Maxim düşündü. Hak verir gibiydi, ama sevdiği kızın ona karşılık vermediğini söyleyemezdi ki.

"Aynısı senin için de geçerli." dedi Maxim.

Lina irkildi. 

"Ben birini bulmak istemiyorum." dedi yavaşça.

"Anlıyorum." dedi Maxim, hayal kırıklığıyla ve oradan ayrıldı.

Leon, Lina'ya kızdı: "Lina, ne yapıyorsun?"

"Ne yapıyorum?"

"Onunla dans etmeyecek misin gerçekten?"

"Neden edeyim ki? Hem kendisi de istemiyordu zaten."

"İkiniz de birbirinizle dans etmek için ölüyorsunuz. Bunun farkında olmamak için kör olmak lazım."

"Yok öyle bir şey. Uydurma."

"İyi, sen bilirsin. Ama dans bitmek üzere, haberin olsun." dedi yerine oturarak Leon.

Lina, Maxim'in arkasından baktı ama hiçbir şey yapmadı. Sadece yerine oturdu.

Bütün bunlar olurken Martin, Violet'ın yanına yaklaştı: "Bu kadar güzel bir hanımefendi neden yalnız başına oturuyor?"

Violet şaşırdı: "Martin..."

"Bu dansı bana lütfeder misiniz?" dedi hafifçe eğilerek.

Violet gülümsedi: "Tabii."

Onlar dans pistine giderken birkaç kişi, bu manzara hakkında yorum yaptı:

"Martin mi bu? Başka kız bulamamış mı?"

"Okulun yarısıyla çıkınca demek ki bulamamış."

"Gerçekten rektörün ruhsuz yeğenine baktığına inanamıyorum."

"Skandal resmen."

"Olay ne? Martin kim?"

"Çapkının teki, boş ver."

Ama bu yorumlar onların umurunda değildi. İkisi de danstan keyif almaya baktılar.

Arkadaşça, çizgiyi aşmadan...

"Martin... benimle neden arkadaş olmak istedin?" diye sordu Violet dans ederken.

"Neden olmayayım?"

"Daha öncesinde benden tiksiniyor gibiydin."

"Yaptığımın yanlış olduğunu anladım. O gece konuştuk ya."

Violet sustu, ardından konuştu: "Teşekkür ederim."

Gerçekten o kadar mı yalnızsın, dedi içinden Martin.

"Önceden söyleyeyim. Seninle gerçekten arkadaş olmak istediğim için arkadaş oldum. Bana minnettar olman için değil."

Violet şaşkınca yüzüme baktı: "Gerçekten mi?"

"Nasıl yani, minnettar falan değilim deyip kendini ne sanıyorsun sen demeyecek misin?"

Violet güldü: "Neden diyeyim ki?"

Ardından gözleri uzaklara daldı: "Haklısın. Ben yalnızım."

"Artık değilsin. Sana numaramı vereceğim, istediğin zaman benimle konuşabilirsin."

Violet gülümsedi: "Tamam."

Bir süre sonra dans bitti, bir kısım yerine otururken bir kısım dışarıya çıktı.

Violet da onlardan biriydi: "Ben biraz hava almak için çıkacağım. Gelmek ister misin?"

"Ben biraz kardeşlerimin yanına gideceğim, sonra gelirim."

"Peki."

Violet dışarıya çıktı. Hafif esen yaz rüzgarıyla baş başa kalmıştı ki yanına bir kız geldi. 

"Bakıyorum yeni bir eğlence bulmuşsun kendine." 

Violet irkildi. Bu sesi tanıyordu.

Karşısında duran eski sevgilisiydi.

"Ne demek istiyorsun?"

"Diyorum ki, dansınız... fena değildi. Ama şunu unutma ki onunla da mutlu olamayacaksın."

"..."

"Sen ne bir kızla ne de bir erkekle mutlu olabilirsin. Ruhsuzun tekisin."

Violet dondu kaldı. Ne diyeceğini bilemedi. En son dudaklarını zar zor araladı: "Bana hakaret etmek için mi yanıma geldin?"

"Hayır, sadece haddini bildirmek için geldim."

O sırada Alark, kızının durumunu fark etmişti. Onların yanına tam yaklaşmışken bir süredir onları dinlemekte olan Martin, Alark'tan önce davrandı.

"Ah, sevgilim, ben de seni arıyordum."

Martin, şaşkın Violet'ı belinden kavradı ve kendine doğru çekti.

"Geciktiğim için üzgünüm. Çok beklettim mi?"

Violet'ın eski sevgilisi şaşkınlıkla Martin'e bakıyordu.

"Siz gerçekten de sevgilisiniz." dedi.

Martin şöyle bir baktı, ardından güldü: "Bunun seni ilgilendirdiğinden şüpheliyim."

"İlgilendirmiyor zaten. Ne yaparsanız yapın." dedi ve kız yanlarından ayrıldı.

Martin arkasından uyuz olmuşçasına baktı. Ardından elini Violet'ın belinden çekti: "İyi misin?"

"İyiyim, teşekkür ederim."

O sırada Alark geldi: "Violet... Siz..."

Violet afalladı: "Baba, açıklayabilirim-"

Martin'in aklına muzır bir fikir geldi.

"Hocam, kusura bakmayın, kendimi geç tanıtıyorum. Ben Martin, Violet'ın erkek arkadaşıyım."

More Chapters